Bir çok insan iç dünyasında hissettiği ve üstesinden gelemediği her problemin çözümünün geçmişinde saklı olduğunu düşünür. Bugün yaşadığı bir problemi anlamak ve çözmek için eski defterlerin bayağı bir karıştırılması gerektiği düşünülür. Bu da başlı başına sıkıcı ve hatta ürkütücü bir durumdur.
Bunun popüler bir düşünme biçimi haline gelmesinde psikolojinin öncülerinin payı büyüktür. Freud ve takipçileri bugün çektiğimiz acıların kaynağının çocukluktaki gelişim evrelerinde saklı olduğunu ileri sürmüşlerdir. İnsanlara yardımcı olmak için onların geçmişlerini uzun uzun analiz etmeleri gerektiğini düşünmüşlerdir. Daha sonra gelişen modern yaklaşımlar farklı açıklamalar getirse de sorunların çözümü için “çocukluğa inmek” günlük sohbetlerde duyduğumuz popüler bir deyim halini almıştır.
İşin aslı bu genellemelerden daha inceliklidir. Uzun teorik açıklamalara girmeden anlatmak gerekirse; hayatımızın ilk evrelerinde oluşan şey öncelikle kişiliğimizdir. Kişiliğimiz bizi biz yapan şeydir ve kendimizi olduğumuz gibi kabullenmek olumlu bir davranıştır. Bu anlamda kişiliğimizi ve geçmişimizi her problemin kaynağını arayacağımız karanlık bir yer olarak tasvir etmek kendi başına problemli bir yaklaşımdır. Yani halledilmesi gereken şey karakterimiz değildir.
Böyle olmak zorunda değil. Modern yaklaşımlar danışanların geçmişlerinden çok geleceklerine odaklanmasını sağlıyor.
Çözüm Odaklı Kısa Koçluk (ÇOKK) yaklaşımında uzun uzun danışanlarımızın geçmiş yaşam öykülerinine odaklanmayız. Bizim için bir problemin nasıl oluştuğu geçmişe, çözümü ise bugüne ve geleceğe ait bir konudur. ÇOKK görüşmelerinde zamanımızın neredeyse tamamını, bugünü ve geleceği konuşmaya harcarız. Bizim ihtiyacımız olan şey çözüme odaklanmak ve bunun yaratacağı olumlu enerjidir. Felsefi olarak da sandığımızın aksine problemlerin çözümü kökenlerinde saklı değildir. Nasıl mı? Bu konudaki yazımıza göz atın.